CEMÂLEDDÎN MAHMÛD HULVÎ
İstanbul'da yetişen meşhûr velîlerden. İsmi Mahmûd bin Ahmed, lakabı Cemâleddîn, mahlası Hulvî'dir. 1574 (H. 982) senesinde İstanbul'da doğdu. 1654 (H. 1064) de vefât etti. Kabri, İstanbul'da Şehremini semtinde Hulvî adıyla anılan Şirvânî Dergâhının bahçesindedir. Sünbülî ve Gülşenî tarîkatlarında yetişmiş ve rehberlik yapmış, talebe yetiştirmiştir.
Babası saray Helvacıbaşısı idi. On dört yaşında babası ile birlikte hacca gitti. Hac dönüşü sırasında Kocamustafapaşa Dergâhı şeyhi Hasan Zarîfî Efendi ile birlikte yolculuk yaptı. Yolda onun sohbetlerinden istifâde etti. Böylece tasavvufta ilk sohbetleri dinleyip bu yolun kıymetini anlayıp, lezzetini tattı. İstanbul'a dönünce, baba mesleği olan helvacılığa devâm etti. Daha sonra gençlik arzusuyla süvâriliğe heves etti ve emsâllerinin teşvîkiyle, Divân-ı Hümâyûn çavuşu oldu. Fakat gözü dünyâ mevkıi ve nîmetlerinde olmadığından, Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için uğraşıyor, kendisine yol gösterecek bir rehber arıyordu. Bir süre sonra, Halvetiyye yolunun, Sünbüliyye koluna mensub olan Kocamustafapaşa Dergâhı şeyhi Zarîfî Hasan Çelebi'nin sohbetlerine devâm etti.
Mahmûd Hulvî Efendi, tasavvuf yoluna girişini şöyle anlatır: "Bir gün bir yeniçeri kâtibinin yaptırdığı Yenikapı Mevlevîhânesinde dervişlerin Mesnevî okuduklarını görünce, tasavvuf yoluna karşı kalbim meyl etti. Bu sırada sıtma hastalığından muzdarip idim. Yolda giderken sıtma nöbeti tuttu ve biraz dinlenmek için Merkez Efendi Dergâhına girdim. İstirâhat için uzandığım zaman uyuyakalmışım. Rüyâmda Merkez Efendi bana; "Oğul bize gel!" dedi. Heyecanla uyandım. Sıhhate kavuştuğumu hissettim. O hafta Salı günü vâz vermek üzere Merkez Efendi Dergâhına gelen daha önce berâber hacca gittiğimiz Zarîfî Hasan Çelebi'den, gördüğüm rüyâyı tâbir etmesini istedim. O zaman bana; "Sana şeyhlik hîbe etmişler." dedi. Gerçekten o hafta hocama bîat ederek tam mânâsıyla teslim oldum. Hocam; "Siz bizim hac yolunda yol arkadaşımız ve dostumuz olmuştunuz. Şimdi biz size tasavvufta yol arkadaşı olamaz mıyız?" dedi."
Mahmûd Hulvî Efendi, Şeyh Zarîfî'nin sohbetlerine devâm edip tasavvufta yetişti. 1619 senesinde ikinci defâ hacca gitti. Bu hac seferinde hocası Hasan Zarîfî'nin emriyle Kahire'ye uğrayıp orada bulunan Gülşenî tarîkatı şeyhi Necmeddîn Hasan Efendinin sohbetlerinde bulunup, ondan istifâde etti. Gülşenî yolunda îcazet alıp İstanbul'a döndü. Hocası Hasan Zarîfî Efendi de ona tasavvufta talebeleri yetiştirmek için icâzet verdi.
Önceleri bir müddet Dâvûdpaşa Câmiinde Cumâ günleri, haftanın diğer günleri de Sultanahmet, Şehzâde ve Sultan Mehmed Han (Fâtih) Câmiinde vâizlik vazîfesi yaparak halkı irşâd edip doğru yolu gösterdi. Sonra da hocasının emri üzerine şeyhlik, rehberlik yaptı. Kendi adı ile anılan Şehremini'ndeki Şirvânî Tekkesinde diğer meşhûr ismiyle Hulviyye Tekkesinde insanlara rehberlik yaptı, tasavvufda talebe yetiştirdi. Bu dergâhta talebelerin yiyeceklerini kendisi karşılardı. Ayrıca herbir talebeye beş-on akçe harçlık verirdi. Bu kadar masrafı karşılamak için lâzım olan parayı nereden temin ettiğini kimse bilemezdi. Ancak onun bir bereketi ve kerâmeti olduğunu farkedenler de vardı.
Şiirde "Hulvî" mahlasını kullanırdı bu hususda şu menkıbe anlatılır: Bir gün Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin dîvânını hocası Hasan Zarîfî Efendiye götürüp hediye etti.
Hocası; "Gel Helvacızâde, sana Mevlânâ hazretlerinden bir mahlas ricâ edelim." diyerek üç İhlâs bir Fâtiha okuyup Dîvân'ı açınca, yüksekliklere mensub olan tatlı olur." mânâsında şu rubâî çıkar: "Menkâne ulviyyen kad câe hulviyyen" Bu rubâî işâret sayılarak Mahmûd Efendi, bu olaydan sonra "Hulvî" mahlasını kullandı.
Evliyânın meşhurlarından olan âlimlerden naklederek buyurdu ki: "Dünyâda oruç tut. Ölüm geldiğinde bayram sevinci içinde ol. Dilini tut, koru. Lüzumsuz şeylerden sakın. Dünyâya meyletme. Âhirete götüreceğin şeyler ölçüsünde dünyâ ile ilgilen."
"Her işin başı ilimdir. İlmin başı ise Allahü teâlânın inâyetidir."
"Allahü teâlâya, dünyâ mertebesi ve halkın îtibâr ve sevgisini kazanmak için ibâdet edenler, Allahü teâlânın gazâbına uğrayan kişilerdir."
"Allahü teâlâ bir kuluna iyilik murâd ederse, ona hayırlı amel kapısı açar, söz kapısını kapar. Kötülük murâd ettiğinde bunların aksini yapar. Kişinin yaramaz söz konuşması bedbahtlıktır."
"İhlâs, her şeyin Allahü teâlânın rızâsı için yapılması, amelin kabûlüne vesîle olan güzel düşünce (niyet) dir."
Mahmûd Hulvî Efendinin eserlerinden bâzıları şunlardır: 1) Câm-ı Dil-Nevâz: Gülşen-i Râz şerhinin tercümesidir. 2) Taşlıcalı Yahyâ Beyin "Hamse"sine bir nazîre, 3) El-Lemezât-ı Hulviyye El-Lemehât-ı Ulviyye: İsmi, "Ulvî parıltıların ağızdaki tadı" mânâsına gelen bu eseri, 1609 senesinde yazmağa başlayıp, 1621 senesinde tamamladı. Eser bir mukaddime ve değişik bölümlerden meydana gelmiştir. Mukaddimede ilk dört halîfe, dört mezhebin imâmları ve oniki imâm, lemzalarda ise, Halvetîlik yolundaki büyük velîlerin hayâtı ve menkıbeleri anlatılmaktadır. Lemza ve mukaddimesinde 140 zâtın hâl tercümesi anlatılan bu esere, hâtime, son kısmında ise ayrıca, bizzât kendisinin görüştüğü 52 velînin hayâtını ilâve etmiştir. Mahmûd Hulvî Efendi, tasavvufu ve evliyânın hâl tercümesini anlatan elliye yakın mûteber kitabı tarayarak bu eseri meydana getirdiğini kaydedip faydalandığı eserlerin isimlerini bildirmektedir.
1) Osmanlı Müellifleri; c.1, s.61
2) Sicilli Osmânî; c.4, s.320
3) Ziyâret-i Evliyâ; s.99
4) Vakâyi-ül-Fudalâ; c.1, s.551
5) Lugât-ı Târihiyye; c.2, s.165
6) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.15, s.229
7) Lemezât