HidayetYolu.Net - 2011
Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz;
(aksine) biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takvâ iledir. (TAHA/132)
> Davud Aleyhisselam
Geri
Davud Aleyhisselam

Dört büyük kitaptan biri olan Zebur'un, kendisine indirildiği büyük peygamber Davud Aleyhisselam, İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerdendir. Davud, İbranice'de en çok sevilen kişi, göz bebeği anlamına gelir. Diğer semavi dinlerin kaynaklarında kendisinden uzun uzadıya söz edilir. Hakkında teferruatlı bilgiler verilmektedir. O da Hazreti İbrahim'in soyundan gelen bir peygamberdir. Babasının adı İsa'dır (Yesse olarak da geçmektedir).

Davud Aleyhisselam, bir çok peygamberin yapmış olduğu gibi koyun güden, iyi sapan taşı atan, çok cesur ve kahraman bir genç olarak tanındı. Hayvanlarına musallat olan kurtlara saldıracak kadar gözü pekti. Onun gençlik yılları, İsrail oğullarının karışık ve sıkıntılı bir dönemine rastlar. Bunlar, Calut adlı bir müstebit kumandanın baskısı ve tehdidi altındaydılar. Ona karşı koyacak pek kimse yoktu.

Calut, İsrail oğullarını perişan ederek yurtlarından sürdü. Bunun üzerine aralarında bulunan peygamberlerine giderek, kendilerine bir kumandan tayin etmesini istediler. Peygamberleri de halktan biri olan Talut'u başlarına kumandan tayin etti. "... Bilin ki Allah, Talut'u size hükümdar olarak gönderdi, dedi. Bunun üzerine; Biz, hükümdarlığa daha layık olduğumuz halde, kendisine servet ve zenginlik yönünden geniş imkanlar vermemişken o bize nasıl hükümdar olur? dediler. Allah sizin üzerinize onu seçti, ilimde ve bedende ona üstünlük verdi. Allah mülkünü dilediğine verir. Allah her şeyi ihata eden ve her şeyi bilendir, dedi." (Bakara Suresi, 247) İsrail oğullarına göre; ehliyet, kabiliyet ve liyakatten önce servet ve sermaye gelir. Ancak, servet ve sermaye sahipleri iktidara gelebilirler. Bunların dışındakiler, iktidara layık değiller. Bu sebepten dolayı, halktan birinin kendilerinin başına kumandan olarak seçilmesine itiraz ettiler.

Davud Aleyhisselam, Calut'a karşı hazırlanan Talut'un kumandasındaki orduda yer aldı. Çeşitli sebeplerden dolayı, İsrailoğullarının önemli bir kısmı hazırlanan orduya katılmadılar veya sonradan ayrıldılar. Düşman ordusuyla karşılaşmak maksadıyla nehrin karşı tarafına geçtikten sonra da, "... Bugün bizim Calut'a ve askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler..." (Bakara Suresi, 249) Böyle düşünenlerin de ayrılmasından sonra, çok az sayıda kalan mümin birliği düşmanla savaşa tutuştu. Kendilerini muzaffer eylemesi için Cenabı Hakka dua ettiler.

Görünürde kendilerinden çok daha üstün olan bir orduyla savaşa girmişlerdi ama, arkalarında Cenabı Hakkın desteğinin olması yeterliydi. Calut'un ordusunu perişan ettikleri gibi, Davut Aleyhisselam da Calut'u öldürdü. Bu hadise ile Hazreti Davud'un, İsrail oğulları arasındaki itibarı arttı ve Talut, kızını onunla evlendi. Daha öncesinden, Calut'u öldürene kızını vereceğini ve onunla evlendireceğini vaat etmişti. Talut ölünce de onun yerine geçerek, hükümdar oldu. Bir süre sonra da peygamber olarak vazifelendirildi.

Davud Aleyhisselam, böylece hem peygamber hem de hükümdar idi. Halkın durumunu ve devletin icraatını öğrenmek maksadıyla, direk kendisi bilgi alma yoluna gitti. Kıyafet değiştirerek halkın arasına katılmak suretiyle doğru bilgiyi kaynağından aldı. Halkın düşüncelerini bizzat duyarak ve görerek öğrendi. Tebdili kıyafet edip halkın arasına karıştığı bir sırada, insan suretine girmiş bir melek yanına yaklaşarak; Davut'un (as) yönetiminin iyi olduğunu, halkın kendisinden memnun olduğunu ancak, ailesinin geçimini devletin hazinesinden karşıladığını söyledi. Bu sözler fazlasıyla kendisini etkiledi ve Allah'a yalvararak, geçimini sağlayacak bir mesleğin, işin kendisine ihsan edilmesini diledi. Duası kabul edilerek, zırh yapma sanatı kendisine ihsan edildi. Aynı zamanda zırh yapıp giyen ilk kişi de o oldu. Onun bu durumuna işaret eden Peygamber Efendimiz (sav); "insanın yediğinin en güzeli kendi kazandığıdır. Allah'ın nebisi Davud kendi elinin emeğinden başkasını yemezdi" diye buyurmuştur. (Ömer Faruk Harman, TDVİA,. 9. C. s. 22)

Davud Aleyhisselam'ın önemli özelliklerinden birisi de, kendisine indirilmiş bulunan ve dört büyük kitaptan birisi olan Zebur'u çok güzel ve seri okumasıdır. Gür ve güzel sesiyle Mukaddes Kitabı okumaya başladığında sadece insanlar değil, hayvanlar da dinlemeye gelirlerdi. Kurtlar ve kuşlar onu dinler, sesinden dağlar yankılanırdı. Bu sebepten dolayıdır ki, halk arasında gür ve güzel sesli olanlar için "Davudi" tabiri kullanılır. Mübarek sesiyle mest olan hayvanlar emrine amade olurlardı.

Davud Aleyhisselam'ın belki de, en büyük mucizesi demiri, her hangi bir ısıtma faaliyetine girmeden hamur gibi yumuşatıp istediği şekli vermesidir. Bu mucize, peygamberliğinin bir delili olmakla beraber insanlık tarihinde çok ayrı bir öneme sahiptir. Çünkü, demirin işlenmeye başlaması, büyük bir ilerlemenin temelini teşkil etmiştir. Bediüzzaman Hazretleri, mucizeler için şu tesbitte bulunur:

"... gerek enbiyanın kıssa ve hikayeleri, gerek mucizeleri hakkında Kur'an-ı Kerimin işaratından fehmettiğime göre, mu'cizât-ı enbiyadan iki gaye ve hikmet takip edilmiştir. Birincisi: Nübüvvetlerini halka tasdik ve kabul ettirmektir. İkincisi: Terakkiyat-ı maddiye için lazım olan örnekleri nev-i beşere göstererek, o mucizelerin benzerlerini meydana getirmek için nev-i beşeri teşvik ve teşci etmektir." (İşaratü'l-İ'caz, s. 256) Kur'an-ı Kerim, bu nakillerle ilerlemenin esasları ve temellerine parmak basmak suretiyle insanları bu yönde çalışmaya sevk eder. Mucizeler örneklerdir. Çalışmalarınız ve ilmi çabalarınızla bunların emsalini yapacaksınız, diye ihtar eder.

Geçmiş geleceğin aynası hükmündedir. Gelecekte vücuda getirilecek icatlar, geçmişle direk irtibatlı olup kurulmuş bulunan temeller üzerine bina edilmektedir. Günümüzde, sağlanan ilerlemenin temelini, dinlerden alınan işaretlerden, vecizelerden hasıl olan ilhamlar üzerine vücut bulması, teşkil eder. İlk saat ve gemi mucize eliyle insanlığı hediye edildiği gibi, terakkinin belkemiğini teşkil eden; "Bütün san'atların medarı olan demirin yumuşatılıp kullanılması sayesinde icad edilen bu kadar terakkiyatla nev-i insan, 'Ve demiri de onun için yumuşattık,' (Sebe Suresi, 10) ayetiyle işaret edilen Hazret-i Davud'un mucizesine mazhardır." (age, s. 256)

Davud Aleyhisselam, her işini düzenli bir şekilde tanzim ettiği gibi, zamanını da tanzim ederek, gördüğü işlere göre dörde ayırırdı. İbadet etmek ve zikir yapmak maksadıyla bir gününü buna ayırır ve çok zaruri bir durum olmadığı sürece başka işlerle meşgul olmazdı. Bilindiği gibi, insanlar arasında Cenabı Hakka en fazla ibadet edenlerin başında peygamberler gelir. Davud Aleyhisselam da bu ulvi vazifesini asla ihmal etmezdi. Bir gününü, insanlar arasında cereyan eden hukuki meseleleri görüşüp neticelendirmeye ayırırdı. Hem davacı hem de davalıları dinleyerek hüküm verir ve taraflar memnun edilmiş bir şekilde ayrılırlardı. Bir gününü, peygamberliğin de icabı olan vaaz ve nasihatlere, İlahi emir ve yasakları bildirmeye ayırırdı. Bir günü de kendi özel işlerine ayırırdı.

Doğudan batıya kadar geniş bir alanda, hükümdarlık ve peygamberliği şahsında toplayan, ender peygamberlerden olan Davud Aleyhisselam, Cenabı Hakkın çok büyük nimet ve ihsanlarına mazhar oldu. En büyük ihsanlardan biri de Süleyman Aleyhisselam'ı kendisine evlat olarak vermesidir. Rivayetlere göre kırk yıl hükümdarlığını mükemmel bir şekilde ifa etti ve vazifesini tamamlamış bir şekilde Hakkın rahmetine kavuşarak vefat etti. Vefat ettiği zaman arkasında, İhsanı İlahi ile kendisi gibi hükümdarlık ve peygamberliğe aday olan Süleyman'ı bıraktı.

Diğer büyük kitaplarda olduğu gibi Zebur'da da Peygamberimize (asm) işaret edip müjdeleyen bölümler mevcuttur. Yetmiş ikinci Babında yer alan şu ayet dikkate şayandır: "Bahirden bahre mâlik ve nehirlerden, arzın makta' ve müntehâsına kadar mâlik ola... Ve kendisine Yemen ve Cezayir mülûkü hediyeler götüreler. Ve padişahlar ona secde ve inkıyad edeler... Ve her vakit ona salât ve hergün kendisine bereketle dua oluna. Ve envârı, Medine'den münevver ola. Ve zikri, ebedü'l-âbâd devam ede. Onun ismi, şemsin vücudundan evvel mevcuttur; onun adı güneş durdukça münteşir ola..." (Mektubat, s. 169; Kitab-ı Mukaddes, Türkçe tercümesi, Bab; 72, Mezmurlar, s. 581-582)







Efendimizden Önceki Peygamberler


.
Ana Sayfa
Kıble
Kaynaklar
İletişim
Evliya Filmleri
Namaz
Namaz Vakti
Abdest
Hakkımızda
Sevgili Peygamberim